Dalgın duran insanlar ve boş bakışları üzerine, tehlikeli durduklarını iddia ederek, bir inceleme başlatsak iyi olur. Kırmızı hattına dahil olan bu insanların dışarıdan bakıldığında herhangi bir fikre ortak olup olmadıkları nereden bilinebilir ki? Bundan ötesi, “kırmızı hattı” dediğimiz şey nedir?
Anlam olarak, farklı etik ve kültürlere ev sahipliği yapan iki farklı bölgenin, birbiri arasına çekilmiş olan sınırlara kırmızı hattı adını verebiliriz. Bunun yanı sıra, bir bireyin, yaşadığı ortamın etik ve kültür değerlerine sahip olan kişiliği ile, bu bireyin kendi hayal dünyasındaki etik ve kültür değerleri arasındaki o ince çizgiye de kırmızı hattı denilebilir. “Ahlak tanımaz düşlerimiz, var olduğumuz bölgede bu hareketleri gerçekleştireceğimiz anlamına gelmez. Yani, bir birey dalgın bir hâlde düşüncelere dalmışsa, bir sonraki adımı ahlak tanımaz bir hâl alabilir. Bu adımlar gözetim altında tutulmalıdır”
Bahsi geçen dalgın insanların harekete geçtikten sonra etrafındaki canlı ya da cansız varlıklara saldırgan hareketlerde bulunması ve hatta o varlıkları yok etme girişimlerine “cinnet” dediğimiz gibi; bu bireylerin tuvallerine döktüğü renklere, enstrümanlarına döktüğü ritimlere, kağıtlara döktüğü cümlelere vb. “sanat” demekteyiz. Kalabalık bir ortamda (İstanbul gibi bir metropol) yaşamayı alışkanlık hâline getirmiş insanlar grubu, dalgın insanların “sanat” ürünü mü yoksa “cinnet” olayları mı çıkartacaklarından emin olamadıkları için, bu dalgın insanlara pek de hoş gözle bakmazlar.
“Karşınızdaki bireyin bir adım sonrasında neler yapacağını öngöremiyorsanız, o kişi sizde korku hissi oluşturacaktır.”
Korku, bilinmezliklerden doğar. Karşınızdaki bireyin bir adım sonrasında neler yapacağını öngöremiyorsanız, o kişi sizde korku hissi oluşturacaktır. Korku hissi, insanoğlu arasında pek de hoş olmayan bir duygu biçimi olduğu için, daha çok yasa çıkartarak, karşımızdaki insanın hareketlerini kontrol altına almaya çalışırız.
Örneğin; bir metrobüs şoförünün kafasına şemsiye ile vurarak üç aracın üzerine fırlaması durumu gerçek olduktan sonra, bu şoförlerin korunması gerektiği akıllara geldi. Şimdi yeni bir yasa çıkarılarak şoförler daha korunaklı hâle getirilecek. Dalgın bir insan “cinnet” olaylarına sebebiyet verdi ve bu bir “sanat” değildi. Peki, bu adamın bir şair olduğunu ve şoföre, aynı şemsiyesiyle darbeler indiren adam gibi baktığını düşünürsek, bu adam harekete geçmeden evvel kim onu durdurabilirdi ki. Öfke, mimiklerden okunabilir bir duygudur, ancak ortaya koyacağı ürünün cinnet mi yoksa sanat mı olacağı öngörülemez. (Bu arada, şoför korumak için o barikat üretildiğinde/ulaşılmaz olduğunda, bu şair arkadaşımız şiirlerini metrobüs şoförlerine değil, onu koruyanlara yazacaktır. Tepkide yönlendirme yapılarak, kime ne zaman hisleneceğimizi şaşırmaya devam edeceğiz.)
Yarım saatten uzun bir süre boyunca boşluklara bakan bireylere bu yüzden “kırmızı hattında dolaşıyor” diyebiliriz. Peki, kırmızı hattında dolaşanları sürekli olarak kendi tarafınıza çekerseniz, sanattan mahrum kalacağınızın farkında değil misiniz? Doğayı inceleyin biraz; en leziz meyvelerini nerelerde saklıyor, balın etrafında kaç tane iğne uçuşuyor, sanatın etrafında ne cinnetler dolaşıyor…
“Ruh sağlığı” kavramının önemine inananlar, sanatın da önemini kavramalıdır ve biraz olsun risk alarak o sanatı çekip çıkarmalıdır. Yaratıcı zihinler, meraklı zihinlere yol gösterdikçe huzura yakın kalacağız.
Peki ya siz, genelde kırmızı hattının ne tarafındasınız?