“Dertli’ye tükenmez nice dert verdin
Ne çekmeğe sabır ne gayret verdin
Ne saltanat verdin ne devlet verdin
Ya niçün getirdin dünyaya beni”
Dertli
Kanser olan annem (*) babam yüzünden öldü. Hani cinayet zanlısı olarak yargılanmadı mahkemede ama benim vicdanımda katil hep babamdı. Her an çamaşır suyu kokardı annem, güldüğü nadir anlarda bile daima çatıktı kaşları. Rutubetten kaynaklanan o küf kokusunu bastırması içinmiş sürekli kızartma yapması, ben bunu çok sonra öğrenmiştim. Her kış soba çilesi başlardı. Yakması ayrı ısınması ayrı dert olan sobanın sürekli tıkanan bacasını açmak da onun işiydi, 80 metrekareye 6 kişiyi sığdırmakta. Dünyanın sayılı kapitalistlerinden birisi olan bir içecek firmasında çalışıyordu babam. Aynı işyerindekiler çal-ış-dıkları halde babam sadece çalışmayı seçmişti; adeta namus timsali. Annem rutubet ve küften öldüyse şu hayatta en çok hak ettiği bir apartman dairesine kavuşturamayan babamındı bütün suç. İnsanın hayatta vereceği en zor karar ölümle yaşam arasında olandır. Yaşamak işin kolay kısmı, asıl güç olan ise o yaşama kararını alabilmekte. Hiç hak etmediğiniz şeylerin başınıza geldiğini düşündüğünü<zde kılcal damarlarına varana dek bir isyan hareketi gelişiyor ki sadece hayatla sınırlı kalmıyor bu.
Lügatınızda kötü diye tanımladığınız ne kadar şey varsa hepsine annemin öldüğü günden sonra başladım. Önce sigara sonra alkol; onun beyne tesir etmediğini görünce uyuşturucu. Şu an düşünüyorum da ben de böyle yaşamaya yani insanlardan azade bir hayat sürmeye meyilliymişim de sadece fitilin ateşlenmesi gerekmiş. O da annemin son kez gözlerini dikip bakmasıyla tamamlandı. Oysa söyleyeceğim ne çok şey vardı anneme, misal seni seviyorum cümlesini yeterince kurmamıştım, buz tutmuş eli avcumun içindeydi. Annem öldü şehirler düştü, o günden sonra ellerim hep buz tuttu, bombalar infilak etti eş zamanlı. İsa dahi yeniden zuhur etmeyi düşündü. Annem beni döverken nasıl ağlıyordu görmeliydiniz. “Anne” derdim “döv ama ağlama”, annem bunu duyar daha sert döver, daha çok ağlardı. Öleceği zaman da dahi düşündüğü şey evin temiz olup olmadığıydı. Şu an söylenecek hangi söz, kurulacak hangi cümle etki ederdi?o yüzden en iyisi susmaktı. İnsan acı çekerken tek başına olmalıymış bunu da o günden yani annemin öldüğü günden sonra keşfettim. Sevdiğiniz birinin bakışlarını son kez üzerinizde gördüğünüzde ondan sonra bütün bakışlar aynı oluyor; puslu, sanki o bakış son olacakmış, az sonra yok olup gidecekmiş hissediyorsunuz. Ömrünüzün geri kalanını bir insana nefret besleyerek geçirecekseniz, buna önce kendinizden başlayacaksınız. Ben de öyle yaptım. Fakat ben biraz ileri götürüp bütün ademoğlundan nefret ettim, çok zor olmadı sizlerin de katkılarıyla.
-Annemi sen öldürdün.
Bunu bir daha sakın söyleme.
-Söylersem ne olur, annemden sonra beni de mi öldürürsün ?
Kardeşlerinin yanında böyle konuşma.
-Adam gibi bir ev istedi senden çok mu zordu alması ? Artık ben de yokum senin ev diye tabir ettiğin bu izbelikte.
– Siktir git.
Dediğini yaptım. Ceketimi aldım. Evden dışarı çıktım. Kıştı. Hava adeta buz tutmuş, kediler ve köpekler dahi soğuktan kurtulmak için saçak altlarına sığınmıştı. Ben… Hayvanlardan daha beter bir durumda kalmıştım. Nereye, kime gidecektim. Bütün mahalleyi devletin dağıttığı ucuz kömür kokusu işgal etmişti. Midem bulandı. Bu kokudan uzaklaşmalıydım bir an evvel. Yürüdüm, ne kadar yürüdüğümü şu an kestiremiyorum. Daha evvel hiç görmediğim yerlere gittiğimi fark ettiğimde durmaya karar vermiştim. Bir trenin asla uğramayacağı Anadolu’nun ufak bir kasabasındaki istasyon gibiydi benim için o ev. Artık ok yaydan çıkmıştı, bir daha dönmeyecektim oraya. Annemden sonra ben de yalnız bırakmıştım onu. Şu an hak ettiği tek şey vardı: terk edilmek. Fırsatım olsa bütün dünyayı ona karşı harekete geçirirdim. Bütün olaylara duyarsızlaşmam o günden sonra oldu .Nice kadın tarafından terk edildim, aldatıldım lakin hiçbiri canımı yakmadı, hatta sırf can yakmak için gelenler makyajıyla birlikte hüzünlerini tazeleyip gerisin geri döndüler.
Bütün akrabalarım tarafından Yüce Yaradan’ın emirlerine karşı gelen dinsiz, imansızın biri olarak nitelendiriliyordum. Allah ile aram hiçbir zaman iyi olmamıştı fakat son yıllarda o da benden umudu kesmiş olmalıydı. Namaz kılmayan, camiye gitmeyen, uyuşturucu kullanan neden yaşadığı belirsiz avarenin teki olup çıkmıştım. İnsan yalnız kaldığında neden yaşadığını soruyor, etrafın kalabalıkken hengameden bir türlü fırsat bulamadığı şeyleri düşünüyor. Beni ne kurtaracaktı bu durumdan mesela? Bir uçurumun kenarında düşündüm bunu. Etrafında hesap soracak birisi olduğunda daha kolay geliyor hayat, başına gelen her şeyin müsebbibi olarak onu görüyor bütün yükü onun omuzlarına yüklüyor, ağırlıktan ezilinceye dek fark etmiyorsun onun ne durumda olduğunu. Ama yalnızken öyle mi? Her şeyin her musibetin sorumlusu olarak kendinden başka suçlayacağın kimse olmuyor. İnsan her şeyden kaçacak bir yer buluyor da bir kendinden kaçamıyor, saklanamıyor şu koca alemde. Esrar değildi beni kurtaracak olan bunun farkındaydım en azından. Neydi peki Tanrı mı kutsal kitaplar mı? Ah şu an bu taşlardan bıraksam kendimi gecenin derinliğine, yokluğumu kim fark ederdi? Ama onlara bu iyiliği yapmayacaktım, dünyayı kirletmeye önce kendimden başlayacak ve gittiği en uç noktaya kadar bu kiri peşimden sürükleyecektim.
Gün geçtikçe daha kötü biri oldum. Sokakta hepinizin iğrenerek baktığı, çocuklarınıza anlattığınız korku dolu masalların baş kahramanı hep bendim. Ben yalnızlıktan ölürken hepiniz tempo tuttunuz alkışlar eşliğinde seyrettiniz geçirdiğim değişimi. Bu yüzden yaptıklarımın ve yapacaklarımın suç ortaklarıydınız. Yakama yapışmış bir lanet vardı sanki ve gittiğim her yere benden önce ulaşıyor, asla peşimi bırakmıyordu. Yıllarca kaçıp durdum insan denilen organizmadan. Çok az uyuyor, bulabildiğim ölçüde esrar tüketiyor param bittiğinde çalıyordum. Hırsızlık değildi bu, benden alınan şeyleri geri alıyordum, yani adaleti sağlıyordum. Dünya dengede duruyorsa benim sayemde oluyordu da siz bilmiyordunuz bunu. Kibrimden değildi insanlardan uzak durmak ya da onlardan daha temiz olduğumu düşündüğüm için hiç değildi, sadece böyle yaşamak istiyordum. Benliğimi insana ait değerlere kapatmış biri olarak yaşadım yıllar boyu.
Nice güzel kadınları öptüm ıslak, kuru, ağızlarından. O kadar çok öptüğümü artık öpmekten de keyif almadığımda fark ettim. Aranızda dolaşıp birbirinize yaptığınız basiretsiz kurları, attığınız sahteden de öte gülücüklerinizi gördüm. Hiç var olmadığı halde kara delik misali yaşayanlarınız var aranızda; daha savaş başlamadan mağlup olmuş ordunun neferlerisiniz. Birbirinizi umursamıyorsunuz, kıyamet kopuyor şu an yeryüzünde ama siz kutsal işaretleri bekliyorsunuz kopan kıyamete inanmak için. Sizlere dehşet içeren ifadelerle bakıyorum. İçim bir isyan ülkesi haline geliyor sizleri gördükçe ama bunlardan daha baskın bir duygu var içimde: Acı.
İlahi kuralları beğenmeyip kendi koyduğunuz merhametsiz kurallar ile hükmediyorsunuz. Sizleri kurtaracağını düşündüğünüz tanrılarınız sizden daha iyi değil, daha güçlü sadece. Sizlere şunu söyleyebilirim; insan dediğiniz şey bir enkaz yığınından çok da farklı değil. Duygularınız ise yangında kurtarılacaklar arasında son sıralarda gelen devlet dairelerindeki demir dolaplar gibi. Ne denli basit varlıklar olduğunuzu bilseniz, utancınızdan toplu intiharlara gark ederdiniz kendinizi. Ama siz hayatı seviyordunuz değil mi çok özür dilerim. Sizler ölümün o denli uzak olduğunu düşünüyorsunuz ki asla kapınızdan içeri girmeyeceğini zannediyorsunuz. Ne de olsa plazalarda tüketiyorsunuz hayatlarınızı , sönmekte olan izmaritlersiniz de farkında değilsiniz. Hiç ummadığınız anda eşiğinizden içeri girecek olan gerçeklikle yüzleşmeye hazırlasanız kendinizi, ne iyi edersiniz. Ben annemin hiç ölmeyeceğini düşünüyordum, hani bütün dünya yansa annem bir avuç suyla o yangını söndürür derdim. Öyle olmadı, ben yandım kül oldum, bir avuç su dökmediniz içimdeki yangına. Hatta sönmeye yüz tutmuş külleri tekrar tekrar harladınız. Hayattan ilga ettiniz beni. Bu söylediklerimi elbette ciddiye almayacaksınız almayın da zaten. Berbat bir hayattan, boşa harcanmış yıllardan cebimde kalanlardı bu yazdıklarım.
*Resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
Nasıl olsa Resulullah’ta ölü annem de ölü
Ah Muhsin Ünlü
Dertli derdine aşık
Aşık aşkına dertli
Yunus olsa ne derdi
Sevdiğimi demez isem sevmek derdi boğar beni