Bahara karşı olan alerjik korkular baş göstermeye başlamadı mı? Fakat öncelikle bu alerjik korkuların sebebini sorguladıktan sonra bu soruyu sormamız gerekmez miydi?
Tersten başlamayı deneyelim. Elimizde olan ve inceleyeceğimiz durum “Bahara karşı olan alerjik korkular” olsun. Olgunun özü olan korku, burada kendini savunma amacı güden kişinin ilk refleksi olarak nitelendirilebilir. Bunun anlamı da, söz konusu olan korku sahibi kişinin daha önceden kötü bir deneyim geçirdiği olacaktır. Örneğin, günlerden birinde afacan bir çocuk suyun sıcaklığına bakmaksızın havuza atlasın. “Buz gibi!” hitabını gerçekleştirdiği o günden sonra, yüzmeyi sevdiği için, tekrar havuza girecekken ayak parmağını suyun sıcaklığını ölçme amacıyla kullanacaktır. İşte bu eylemleri yaptıran ve savunma mekanizması gibi olan korkuyu ele alıyoruz.
İkinci noktada alerjik olma durumunu incelemeliyiz. Alerji kelimesini, henüz örneklediğimiz korku anlatımının yanı sıra, kendimizi korumak için verdiğimiz aşırı tepkiler olarak nitelendirebiliriz. Öyle aşırıdır ki bu tepkiler, bedenimizin varoluşuna devam etmesi için son çare refleksi gibidir. Alerjik olan şeyler ise bu aşırı tepkileri doğuracak olan nesnelerdir. Yani, polen alerjisine sahip olan bireyin bahardan beklentisi o huzur dolu cıvıl cıvıl günler değil, polen yağmurlarının başlamasıdır. Başlayan polen yağmuru kişinin alerjisi tetiklenecek ve büyük bir huzursuzluk çekecektir.
O halde “Bahara karşı olan alerjik korkular” aynı zamanda “Huzursuzluğa sahip olmanın verdiği huzursuzluk” anlamına gelmektedir.
Peki, madem huzursuzluk kaçınılmaz ise, yani o polen yağmurunda acı çekilecekse, bu huzursuzluk başlamadan önce yaşanan korku ne amaçla yaşanmaktadır? Hezeyanları bir düşünün: Polen, polen, polen…
Tabii ki burada açıklanacak duygu durumlar temsilidir. Yani, “Bahara karşı olan alerjik korkular” duygusal açıdan hassas olan kişilerce “Aşka karşı olan alerjik korkular” olgusuna kadar devinilebilir.
Şimdi son durumumuzu tekrar inceleyelim. Hezeyan sırasında sayıkladığımız şey, bize zarar vermesinden korktuğumuz şey değil miydi? Alerjisi olan kişi “polen” diye sayıklamaktaydı. Şimdi ise aşık olan birisini izlediğimizde, sevdiği kişinin adını sayıklaması kadar doğal bir şey olabilir mi? Bu tip ambivalans (aynı nesne/kişiye zıt duygular beslemek) durumlara maruz kalanlar erişilemez olanı istemekten başka ne yapmış olurlar?
Hayalperestler dünyasına hoş geldiniz.
Son olarak, bu tarz düşüncelerin en güzel dillendirildiği bir eser önerisi sunabilirim. Bahsettiğim ambivalans durumu işitsel olarak tatmak isteyenlere “Replikas-Bahar” çalışmasını dinlemelerini öneririm. “Gitmezdim, sen gelmesen bahar” sözlerine sahip bu parçanın derinliğine olan sonsuz hayranlığımı tekrardan sunmak isterim.
Saygılarımla.