Ne olduysa AVM’nin açılış töreninin ardından oldu. O gün varlıklı müşteriler dünya markalarının satıldığı mağazaları doldurmuştu. Her şey yolunda görünüyordu. Fakat çok geçmemişti ki insanlar yüzlerinde huzursuzluk, gözlerinde korku kaçarcasına terk ettiler gösterişli devasa binayı. Çıkanların elleri boştu; ne bir paket ne bir poşet. Mağaza personeli dışında kimse kalmamıştı içeride; bir de güvenlikçiler. Yaşananlar anında yöneticilere ulaşmıştı. Milyonlarca dolar yatıran ortaklar tüm yöneticileri ve ilgili üst düzey personeli giriş kattaki salonda acil toplantıya çağırdı.
Büyük patron sanki çıldırmıştı. Öfkeden kulaklarına kadar kızarmıştı. “İlk günden sinek avlıyoruz,” diye haykırıyordu. Salondakiler pimi çekilmiş bomba gibiydiler. Nerede hata yaptıklarını soruyorlardı. Çok laf edildi. Ama söylenenlerin hepsi boştu. Kimse olup bitene anlam veremiyordu. Dakikalardır aklı başında açıklama bekleyen deri koltuğa gömülmüş büyük patron yerinde doğruldu. Elini hiddetle masaya vurdu. Unvanların arkasına sığınmış insanlar suspustu. Saklanacak delik bulsalar gireceklerdi. Onca para alan yöneticilerin çaresizliğine isyan etmekle kalmayıp hesap soruyordu adam. Seçkin müşterilerin ilk günden AVM’yi kaçarcasına terk etmesinin sonuçları aklına geldikçe kan beynine sıçrıyordu. Fırsattan istifade ayak takımının bu nadide yapıyı istila etme ihtimali ürkütücüydü.
Uzun süren gerilimli toplantıda müşterilerin şikâyetlerini öğrenme kararı alındı. Bunu alenen yapmanın doğuracağı sakıncalar da gözlerini korkutmuyor değildi. Çalışmalar gizli yürütülecekti.
Günler geçmesine rağmen elleri boştu. Nedeni bilinmeyen suskunluk işi zorlaştırıyordu. Alevlerden, yanık et kokusundan ve yüksekten düşmekten bahsedildiği çalınmıştı hafiyeliğe soyunanlardan birkaçının kulağına. Ciddiye alınmayacaklarını düşündüklerinden sustular. Amirlerin baskısı her geçen gün artıyordu. Sonunda bunalan personelden biri cesaretini toplayıp kulağına gelenleri anlattı. İşittikleri garip gelse de Güvenlik Müdürü yeni ipuçları yakalama umuduyla, gizli görev verilen personelle tek tek konuştu. Birkaçı daha benzer şeyler söyledi. Duyduklarına inanamıyordu. Açılış günü AVM’ye gelen müşterilerden ulaşabildikleriyle görüştü. Başta konuşmak istemeyen müşterilerden birkaçı o gün yaşadıklarını anlattı.
Güvenlik Müdürü toparladığı bilgileri AVM’nin ortaklarına ve üst düzey yöneticilere iletti telefonda. Tam beklediği gibi vakit kaybetmeden toplantı salonuna gitmesi söylendi. Ardı ardına gelen sorulara elinden geldiğince yanıt vermeye çalıştıysa da karşısındakileri tatmin edememişti. Sesi çıkmadan ünündeki dosyayı inceleyen büyük patron başını kaldırdı, sordu: “Et yanığı kokusunu araştırdınız mı?”
“Kafelerin-restoranların bulunduğu katta detaylı inceleme yapıldı. Bizzat ekibin başındaydım. İddialar asılsız görünüyordu. Bırakın yanık et kokusunu rahatsız edeci en küçük koku dahi hissedilmiyordu,” dedi Güvenlik Müdürü.
“Bacalar kontrol edildi mi?”
“Evet efendim. Bacalar tek tek incelendi. Tüm işletmelerin mutfakları tam kapasite çalıştırıldı. Her şey normaldi.”
“Ya asansörler?..”
“En yetkin teknik ekibi görevlendirdim. Asansörlerin tümüyle defalarca inip çıktılar. Bırakın düşme hissini asansörün hareket ettiği dahi fark edilmiyordu ekiptekilere göre.”
Büyük patron “O halde bu saçmalık ne?” diye haykırdı tükürük saçarak. “Söylentileri çıkartanların üstüne gittiniz mi? Bu insanlar rakiplerimizin kirli niyetlerinin kurbanı olamazlar mı?”
“Ben de böyle düşündüm. Fakat konuşurken o kadar sahiciydiler ki… Sanki o anları tekrar yaşıyorlardı.”
Bitmek bilmeyen tartışmalara rağmen yerlerinde sayıyorlardı. Sessizlik çaresizliğin teslim aldığı salonun üstüne çökmüştü. Koltuğa gömülüp derin düşüncelere dalmış yaşlı ortak, “Kalkın gidiyoruz,” diye haykırdığında soru dolu gözlerle adamın peşine takıldılar. Ölüm sessizliğine bürünmüş kattaki kafeleri-restoranları dolaştılar. Yine elleri boştu. Hemen bir üst kata merdivenlerden çıktılar. Ne merdivenlerde ne de katta kötü koku vardı. Aksine ferahlatıcı hava dolaşıyordu en kuytu köşede bile. Erkek giysileri satan ilk mağazaya girdiler. İçeridekilerle tek tek konuştular. Kimse yanık et kokusu hissetmemişti şimdiye kadar. Birkaç mağazaya daha uğradılar. Ne müşterisizlikten morali bozulmuş işletme sahipleri ne de çalışanlar o kötü kokudan haberdardı.
Katın öteki ucundaki mağazayı ziyaret ettiler. Erkek giyiminde en tanınmış markalardan birinin şubesiydi. Yaşlı ortak kapıda durdu. Derin derin nefes aldı. En sevdiği koku karşılamıştı gelenleri. İçeride dolaştılar, konuştular. Her şey normal görünüyordu. Tam iyi işler dileyip kapıya yönelmişlerdi ki yaşlı ortak durdu; gözü mankenin üstündeki takım elbiseye takılmıştı. Mağazadakilerin moralini yükselteceğini düşünerek bedenine uygun takımı denemek istedi. Hemen genç tezgâhtar koştu, söylenen bedeni alıp geniş ve gösterişli soyunma odalarından birine astı.
İçeri giren adam kapıyı örttü. Dışarıdakiler teşhir edilen ürünlere bakıyor, şakalaşıp kahkahalar atıyordu. Keyifsizliği her hâlinden belli mağaza sahibinin taktığı gülümseyen maske düştü düşecekti. Şimdiden işsizlik korkusu yüreklerine çöreklenmiş çalışanlar ciddiyetlerini koruyarak hizmete hazır bekleşiyordu. Sessizliği bozan yardım çığlığıyla irkildiler. Herkes birbirine bakıyordu. Soyunma odasının kapısını yumruklayan yaşlı ortağın haykırışları mağazaya sığmıyordu. İlk şoku atlatanlar yardıma koştu. Kapı açılmıyordu. Omuzla yüklendiler. Nafile.
Çeyrek saat kadar sonra soyunma odasının kapısı açıldı. Kan ter içindeki adam olduğu yere yığılıp kaldı. Kim var kim yok başına toplandı. Genç mağaza çalışanı yüzündeki boncuk boncuk teri silerken gözleri aralandı. Ağzından çıkanları anlamak mümkün değildi. İçtiği suyun ardından kendisini daha iyi hissediyordu. Etrafını saran alevlerden ve yanık et kokusundan bahsettiğinde herkes birbirine baktı. Gözlerde şaşkınlık ve korku…
Mağaza sahibi tezgâhtarlardan birine soyunma odasına girmesini emretti. Çaresiz genç sessizliğin arkasına sakladığı korkuyla içeri girdi, kapıyı kapattı. Dakikalar geçmesine rağmen çıt çıkmıyordu. Bayılmış olabileceği akıllara geldiğinde telaşla koşturdular. Kapı zorlanmadan açıldı. Delikanlı, müşterilerin yüksek beklentilerini karşılayacak kalitedeki koltuğa oturmanın keyfini sürüyordu. Kalabalığı gördüğünde telaşla yerinden fırladı. Dışarı çıktı. Sorulara kısa karşılık verdi. Ne alev görmüş ne de yanık et kokusu almıştı.
Büyük patronun hayal gördüğünü düşünen ortaklardan biri ile üst düzey yöneticilerden birkaçı kendilerinin de içeri girmek istediklerini söylediler. Sırayla soyunma odasının yolunu tuttular. Sonları büyük patrondan farksızdı.
Yaşananlara anlam veremeyen Güvenlik Müdürü çareyi diğer mağaza çalışanlarını sırayla soyunma odasına sokmakta buldu. Ne içeriden çığlıklar yükseldi ne de dışarı çıktıklarında alevlerden ve yanık et kokusundan bahsettiler.
Mağazayı terk eden ortaklar yanlarında üst düzey yöneticilerle soluğu toplantı salonunda aldılar. Kimse olup bitene anlam veremiyordu. Hepsinin kafasında aynı soru vardı. Ama dilleri bağlanmıştı adeta. Sorun çözülmezse işini kaybedeceği korkusuna kapılan Güvenlik Müdürü, “Sanırım asansörleri de test etmemiz gerekecek” diyebildi sesi titreyerek. Öneri kabul edildi. Asansöre ilk kimin bineceği uzun tartışmalara yol açtı. Bitmek bilmeyecek duygusu uyandıran tartışma yaşlı ortağın müdahalesiyle son buldu. Önce AVM çalışanlardan sekizi, sonraki seferde ise kendisi, üç ortağı, Güvenlik Müdürü ve üç üst düzey yönetici asansöre binecekti.
Yarım saate kalmadan giriş kattaki asansörün önündeydiler. Butona basıldı, kapı açıldı. AVM çalışanlardan oluşan ilk grup asansöre bindi, kapı kapandı. Asansör kapısının hemen üstündeki küçük ekranda numaralar tek tek artıyordu; 1,2,3… Son kattaki kısa bekleyişin ardından numaralar küçüldü, küçüldü… Giriş katına ulaştığında karşılaşacakları manzarayı herkes merakla bekliyordu. Kapı açıldı. İçeridekilerin yüzü gülüyordu. Zoraki asansör yolculuğu sorunsuz tamamlanmıştı.
Kısa sorgulama sırasında işittikleriyle rahatlayan diğer grup asansöre bindi, kapılar kapandı: 1,2,3… Geri dönüş yolculuğu başladığında aşağıdakilerin merakı daha da artmıştı. …3,2,1,0. Kapı açıldığında manzara içler acısıydı. Sekiz adam kan ter içinde üst üste yığılmıştı. Yardımlarına koşanların çabalarıyla çok geçmeden asansör önündeydiler. Kimi uzatılan suyu bir dikişte bitirmiş, kimisi de elini yüzünü yıkıyordu.
Kendilerine geldiklerinde anlattıkları korkunçtu. Çıkışta her şey yolunda gitmişti. Fakat inişte… Kabini çevreleyen paneller ve zemin yok olmuştu. Sadece ayaklarını basabildikleri kabin iskeletine sığınmışlardı. Çığlıklar arasında bitmek bilmeyen düşüşün sonunu görememiş, yığılıp kalmışlardı.
Yaşananların ardından toplantı üstüne toplantı yapıldı. Kendi yaşadıklarının neden sıradan çalışanların başına gelmediğine anlam veremiyorlardı. Farklı ekiplere defalarca yaptırılan teknik kontroller yine sonuçsuz kalmıştı. Çaresizlikten AVM’nin açılışında dua eden hocayı getirtip dualar okuttular, kurban kesip dağıttılar. Sorun halledilemeyince hocanın itirazına rağmen namlı falcılara başvurdular. Ne yaptılarsa nafile.
Artık herkes AVM’nin sonunun geldiğini düşünüyordu. Sermaye koyanlar, üst düzey yöneticiler kapıya kilit vurma kararı için toplantı salonunda büyük patronu bekliyordu. Yaşlı adam coşkuyla içeri girdi. Beklenenin aksine yüzü gülüyordu. Koltuğuna oturdu. Sabaha karşı gördüğü rüyayı anlattı. Al yazmalı yaşlı bir kadın girmiş düşüne. Yaşanan felaketin nedenini yüzüne vurmuş. Başlarındaki beladan kurtulmanın yolunu göstermiş. Susmuş. Arkasını dönmüş, yaşlı adımlarla uzaklaşıp göz kamaştıran aydınlığın içinde kaybolmuş. Geride kalan karanlığı daha da koyulaştıran beyazlığın orta yerinden yaşlı kadının yaktığı ağıt yükselmiş.
Toplantı salonundakiler işittiklerine inanamasalar da, ‘rüyadaki çözüm yolunu denemekle ne kaybederiz!’ deyip hemen işe koyuldular. Mimarlar, mühendisler çağrıldı. Ne istendiği anlatılıp projeleri ortaya koymaları için iki hafta süre verildi.
Belirlenen tarih geldiğinde ortaya çıkan projeler arasından seçim yapıldı. Birkaç güne kalmadan AVM’nin giriş kapısı yakınlarında uygun bulunan yer kimsenin göremeyeceği şekilde brandalarla kapatıldı. İki hafta süren geceli gündüzlü çalışmanın ardından her şey hazırdı. Açılış günü TV kameraları, gazeteciler ve konuklar, arkasında neyi sakladığı bilinmeyen brandanın karşısında yerlerini almışlardı. Hemen sol taraflarındaki kılık kıyafetleri kendilerine benzemeyen, yoksulluklarını sessizce haykıran topluluğa bakıyorlardı göz ucuyla. Burada ne işleri bulunduğunu soran bakışları gizleyemiyorlardı.
Yaşlı büyük ortak konukları selamlayıp dev ekrandan gözlerinin ayırmamalarını rica etti. On dakikayı aşmayan görüntülerde AVM’nin inşa sürecinden kesitler yer almaktaydı. Ekran karardığındaki sessizliği yaşlı ortak bozdu. Sıranın günlerdir brandanın arkasında gizlice yürütülen çalışmanın sonuçlarıyla buluşmaya geldiğini söyledi. Lafı uzatmadı. Bu muhteşem esere emeği geçen herkese teşekkür ederek konuşmasını bitirdi. Kurdele kesilip branda açıldığında ortaya çıkan anıtın hemen altındaki mermere üç sütun hâlinde çok sayıda isim kazınmıştı. İlk sütunda, AVM inşaatında çalışan işçilerin yatakhane olarak kullandıkları çadırda çıkan yangında can veren işçilerin adları tek tek sıralanmıştı. İkinci sütunda dış cephedeki iş asansörlerinden birinin düşmesi sonucu hayatını kaybeden beş işçinin, son sütunda diğer iş kazalarında can verenlerin adları kazınmıştı.
Büyük ortak inşaatta hayatını kaybeden işçilerin adlarını tek tek sayarken kalabalığın arasından al yazmalı yaşlı bir kadın çıkıp anıtın önüne gitti. Yere çöktü. Yüreğinin derinliklerinden yükselen ağıta gözyaşları karıştı. Gözlerine inanamayan adam sözlerin ardını getiremedi, sustu. Rüyasındaki kadındı ağıt yakan ihtiyar. Ağıt aynı ağıt. Koştu, yanına gitti; dizlerinin üstüne oturdu, yaşlı elleri avuçlarının arasına aldı. “Sen… Rüyama girdin. Sen o kadınsın,” dedi kekeleyerek. Kelimeler boğazında düğümlendi Yaşlı kadın ağıtı kesti. Yaşlar sessizce akıp sadece gönüllerin görebildiği yerdeki mermere ruh olmuş işçilerin terine karıştı.
Yaşlı adam bir şeyler yapmak istedi. Elini cebine attı. Çek defterini çıkarıp yüklü miktarı özenle yazdı, imzaladı. Yaşlı kadın güçlükle kalktı, anıta yöneldi. Adamın eli parmaklarının arasındaki çekle havada asılı kaldı. Kadın, tanımadığı işçilerin mermere kazınmış adlarını tek tek okşadı, öptü; en son oğlununkini. Yüreğine gömdüğü evlatlarıyla vedalaştı. Uzaklaşırken yaşlı adama baktı. “Artık kâbus peşinizi bırakacak,” dedi yorgun sesiyle. Elindeki çeki ne yapacağını bilemeyen adamın şaşkın bakışları arasında ağır adımlarla uzaklaştı. Bir köşede duran işçi yakınlarının arasına karışırken diğer gruptakiler müşterilerin öncü gücü edasıyla AVM’nin kapısından girdiler. Kendilerini birer küçük tanrı görenlerin rekabeti kâbusun bitmesiyle yeniden başlamıştı.