Yapay zeka ve insan evrimi gibi dönemine yabancı tematik unsurları irdeleyen 1968 yapımı Bir Uzay Macerası her bilim-kurgu gibi bilinmeyenle ilgilenmiştir. Ancak zamanının aksine bilinmezliği güneş sisteminin karanlıklarına taşıyabilmiştir. Arthur Charles Clarke‘ın kısa öyküsünden esinlenen filmin senaryosu yine Clarke ve yönetmeni Kubrick tarafından yazılmıştır. İnsanlığın Ay’a ayak basmasından bir sene evvel, bir bilgisayarın bir satranç dehasını yenmesinden otuz yıl önce çekilmiştir. Cinayete meyilli süper bilgisayar ile insanlığın, uzaylı zekasıyla ilk teması gibi bilim-kurgu unsurlarından süre-giden film insan evriminin dönüm noktaları üzerine kuruludur.
Dr. Strangelove filminin çekimlerini bitiren Kubrick sıradışı bir bilim-kurgu filmi çekmek istemektedir. Bir fikir geliştirmek üzere bilim insanı ve bilimkurgu yazarı Clarke‘a danışır. Bilindiği üzere Clarke‘da kendisine Sentinel isimli kısa öyküsünü önerir. Kubrick senaryoyu yazarken Clarke aynı ismi taşıyan romanını yazar. Kubrick‘in isteği üzerine, bu roman filmin gösterime girmesinden sonra yayınlanır. Hatta kitabın ithaf sayfasında Kubrick‘in adı yer alır. Türkiye’de, 99‘da Altıkırkbeş‘ten çıkan ilk kitabın ön kapağında Erol Egemen‘in Monolith tasarımı var. Asıl önerim 2006′da, İthaki‘den çıkan ve dört kitaplık tüm seriyi içeren ciltli baskı. Ancak sahaf olarak temin edebilirsiniz. İthaki yeniden ayrı ayrı yayımlıyor…
2001: Bir Uzay Destanı, Super Panavision 70 ve 65 mm negatifle çekilir… Filmin ABD ilk gösterimi 2 Nisan 1968‘de Washington’daki Uptown Salonu‘unda gerçekleşir. Ayrıca film, burada ardı sıra değinmeyeceğim pek çok bilimsel gerçeklik barındırmakta ve öngörülerde bulunmaktadır. Bunlardan bazıları günümüzde gerçekleşmiştir. Önemli bir detay, Kubrick film için kurdurduğu setleri, daha sonra kullanılmamaları adına imha ettirmiştir…
2001‘in açılış sahnesi (İnsanın Şafağı) kabilesi su için birbirine düşmüş tarih öncesi maymunun (Ay’a Bakan) iptidai yaşam biçimi üzerinedir. Monolith‘in belirişi maymunların kültürlerinde varyasyonu tetikler. Eski gereçlerden, kemikten silah yapmaya başlarlar. O unutulmaz sekansta maymunun silahı kemiğin havaya savruluşu, bağıntı kurgusu’yla kesif kara boşlukta dünya yörüngesinde dönen benzer biçimde uzay aracının görüntüsüne biner. Bu insanlığın yıldızlara uzanan sonsuz yolculuğunun başlangıcıdır. Astronotlar Bowman (Keir Dullea) Poole (Gary Lockwood) Discovery uzay aracında Jüpiter görevine geçeriz. Bu zorlu yolculukta yaşamları HAL 9000 isimli geminin beyni süper bilgisayara emanettir. Douglas Rain tarafından mesafeli bir soğukkanlılıkla seslendirilen yapay zeka bir süre sonra bilinmeyen sebeple olağan dışı reaksiyonlar sergilemeye başlar; kibarca asileşir. Ekip HAL‘i devre dışı bırakmaya uğraştığında onlara karşı koyar. Bowman kendisine emir verdiğinde ona bilinen replikle karşı koyar, “Üzgünüm Dave, ne yazık ki bunu yapamam.” Kubrick burada izleyiciye, aletlerin maymunlara düşman kesilişini göstermektedir. Discovery giderek felakete sürüklenirken Monolith yeniden görülür. Filmin başlarındaki küçük merak, kafaları kurcalayan nevi spekülasyonları doğurur. Bu ne anlama gelir? Yabancı türle temas mıdır? Tanrı’nın varlığının apaçık emaresi midir? Bilim insanları ve seyirci münhalleşir. Açıklama yapmaktan öte yolculuğa çıkaran Kubrick olağan yanıtlar vermekten büyük titizlikle kaçınır. 2001 sonu itibariyle geleneksel hikaye anlatımından sıyrılır. İzleyici, Bowman’ın zamanın bükülüşüyle bir ışık tünelinden geçip başka bir boyutta bir mekana gidişini izler. Monolith onu burada beklemektedir. Bowman kendini yaşlı bir adam olarak görür ve fezada süzülen cenine, filmin tabiriyle ‘Yıldız Çocuk’a dönüşür. Maymunla başlayan evrimleşme yıldızlara uzanmış ve başlangıca ererek saf hale bürünmüştür. İnsanı çok şey yapabilme güdüsünden alıkoyan iptidailiklerinden arındırarak onu ait olduğu gerçeklik bilincine erdirmiştir.
2001: Bir Uzay Destanı gelmiş geçmiş en iyi filmlerden kabul edilmektedir. ‘En İyi Senaryo’ ‘En İyi Sanat Yönetmeni’ ‘En İyi Yönetmen’ dallarında Oscar adayı olmuş, Görsel Efekt Oscar‘ını kazanmıştır. 1991 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından ‘kültürel, tarihi veya estetik açıdan önemi’ gerekçesiyle ABD Ulusal Film Arşivi‘ne alınmıştır. Filmi öne çıkaran bariz nitelikler, gerçeküstücülüğü, geleneksel anlatı kurgusu yerine sessizliği ve minimal düzeyde diyaloglarıdır.
Richard Strauss‘un beş notalı görkemli fanfarı, filmin ünlü müzikal motifi Böyle Buyurdu Zerdüşt insanın evrendeki rolüne dair derin gizemler barındırır. Alman Romantik Dönem kompozitörü ve tiyatro yönetmeni Strauss kariyeri süresince birçok ödül almış, Oxford Üniversitesi‘nden fahri doktoroya layık görülmüş ve Münih Konservatuarı onun adını almıştır…
Filmin özel efekt süpervizörü Douglas Trumbull, 2001‘in özel efektleri üzerinde çalışmaya başladığında 23 yaşındaydı. To the Moon and Beyond belgeselinde ortaya koyduğu muazzam iş Kubrick‘in dikkatini çekmiş, 2001‘deki dört özel süpervizörden biri olma şansına nail olmuştur. Saykodelik yıldız geçidi sekansını tasarımlamaktan sorumluydu. Daha sonra Spielberg‘in, Close Encounters of the Third Kind filmiyle Oscar kazanmıştır.
Clarke‘ın seriye erdirdiği romanın devam öykülerinden ikincisi 2010, 1984 senesinde aynı zamanda senaristi olan Peter Hyams tarafından çekilmiştir. Başrolde Dr. Heywood Floyd olarak Roy Scheider yer almıştır. Ona Helen Mirren ve İngiliz komedyen John Lightgow eşlik etmişlerdir. İlk hikayenin mitinden giden film yine Monolith‘lerin izini sürer. Tek farkla bu kez insanoğlunun dersini almak adına kolektif bütünlüğe ermesi, zihin evrimi gösterilir… Film üzerine yıllarca pek çok sav ileri sürülmüşse de ilk zamanlarki büyük derin gizemini halen korumaktadır. Kim bilebilir, belki sizler tekrar ve tekrar izledikçe daha iyi anlaşılacaktır. Mutlak surette defalarca izlenmesi gerekli bir başyapıttır.
“Menşei ve amacı hala bir sır olmayı sürdürmektedir.”
–Görev Kontrol